İhtimam Göstermek Ne Demek? Siyasetin Şefkatli Yüzüne Dair Bir Analiz
Toplumun karmaşık örgüsünde, güç ve şefkat genellikle birbirine zıt iki kutup olarak görülür. Oysa gerçek siyaset, yalnızca iktidarın kurulması değil, aynı zamanda o iktidarın sürdürülmesi için gösterilen ihtimamın biçimidir. Bir siyaset bilimci olarak yıllardır gözlemlediğim şey, her politik düzenin aslında bir “bakım rejimi” olduğudur. Kim, kime, ne kadar özen gösteriyor? Kimin ihtiyaçları sistem tarafından görünür kılınıyor, kimlerin sesi ise sessizlik içinde kayboluyor? İşte bu sorular, ihtimam göstermenin politik anlamını kavramamız için temel birer çıkış noktasıdır.
İhtimam Göstermek: Güç ve Sorumluluk Arasındaki İnce Çizgi
Sözlük anlamıyla “özen göstermek, dikkat etmek, önem vermek” olarak bilinen ihtimam göstermek, siyaset biliminde bir erdem değil, bir strateji olarak da okunabilir. Bir iktidar, vatandaşına ne kadar ihtimam gösteriyorsa, o ölçüde meşruiyet kazanır. Ancak bu ihtimam her zaman samimi bir bakım biçimi değildir; kimi zaman denetimin, gözetimin ve yönlendirilmiş sadakatin aracı hâline gelir.
Devletin “vatandaşına ihtimam göstermesi”, bir yandan koruma, diğer yandan kontrol mekanizmasını çalıştırır. Sağlık hizmetleri, sosyal yardımlar, eğitim politikaları… Bunların her biri, görünüşte toplumsal refahı artırmak içindir, ama aynı zamanda vatandaşın devletle kurduğu bağı tanımlar. O hâlde sormak gerekir: Gerçekten korunuyor muyuz, yoksa yönetiliyor muyuz?
İdeoloji ve İhtimam: Düşüncenin Şefkatle Kapatılması
Her ideoloji, kendi ihtimam biçimini üretir. Liberal sistem bireye “özgürlük”le ihtimam gösterirken, otoriter rejimler “güvenlik” adı altında kontrolü dayatır. Sosyal devletler, vatandaşın refahını koruma vaadiyle, ekonomik kaynakların yeniden dağıtımını üstlenir. Fakat bütün bu modellerde ortak bir yan vardır: İhtimam, her zaman bir ikna aracıdır.
Bir ideoloji, bireye ne kadar ihtimam gösterirse, o kadar meşru görünür. Devletin el uzattığı yer, aynı zamanda vatandaşın özgürlüğünün sınırıdır. Bu yüzden siyaset, yalnızca kimin yönettiği değil, kimin neye “özen gösterdiği” sorusuyla da tanımlanmalıdır. İdeolojik ihtimam, kimi zaman vatandaşın yerine düşünür; tıpkı ebeveynin çocuk için neyin “doğru” olduğuna karar vermesi gibi. Peki, bu durumda vatandaşlık, yetişkin bir sorumluluk mu, yoksa sürekli korunmaya muhtaç bir çocukluk hâli midir?
Kurumların İhtimamı: Bürokratik Şefkat mi, Mekanik Denetim mi?
Siyasi kurumlar, toplumun ihtiyacına yanıt verme kapasitesiyle meşruluk kazanır. Ancak modern bürokrasi, duygusal değil, mekanik bir ihtimam biçimi üretir. Formlar, yasalar, yönetmelikler… Hepsi bireyin hayatını düzenler ama aynı zamanda onu kişisel bir özne olmaktan çıkarır. Bu anlamda, kurumsal ihtimam bir tür duygusuz şefkattir; herkesi kapsar, kimseye dokunmaz.
Örneğin, sosyal hizmet sistemleri toplumun en kırılgan kesimlerine destek sunarken aynı zamanda onları bir kategoriye dönüştürür: “Yoksul”, “yardıma muhtaç”, “risk grubu”. Bu etiketler, bireyin kimliğini belirler ve onu sürekli bir gözetim alanında tutar. Gerçek ihtimam, bireyin onurunu koruyarak gösterilen özen olmalı değil midir?
Cinsiyet ve Siyaset: İhtimamın Feminist Yorumları
Siyasal analizde cinsiyet boyutunu dışlamak, eksik bir tabloya neden olur. Erkekler tarihsel olarak stratejik ve güç odaklı bir siyasal dil geliştirirken, kadınlar toplumsal katılımı ve ortak yaşamı merkeze alan daha ilişkisel bir siyaset anlayışı üretmiştir. Kadınların siyaset sahnesine getirdiği “ihtimam etiği”, iktidarın soğuk yüzünü dönüştürme potansiyeli taşır.
Kadın liderlerin ya da feminist siyasal düşünürlerin ortak noktası, iktidarı paylaşılabilir bir alan olarak görmeleridir. Bu, şefkatin siyasallaşması anlamına gelir. Artık mesele yalnızca yönetmek değil; birlikte var olmanın yollarına ihtimam göstermektir. O hâlde şu soruyu sormak gerekmez mi: Siyaset sadece güç mü, yoksa bir topluma duyulan sorumluluğun tezahürü mü?
Vatandaşlık ve İhtimam: Katılımın Şefkatli Biçimi
Vatandaşlık, yalnızca hakların kullanımı değil, aynı zamanda topluma karşı bir özen biçimidir. Seçimlere katılmak, çevreyi korumak, adaletsizliklere ses çıkarmak… bunların her biri bir tür siyasal ihtimamdır. Çünkü demokrasiler, yalnızca yasalarla değil, vatandaşların birbirine gösterdiği özenle ayakta kalır.
Güç ilişkileri içinde, “ihtimam göstermek” bir zayıflık değil, bir farkındalık eylemidir. Devletin vatandaşına, vatandaşın birbirine, bireyin doğaya gösterdiği ihtimam; siyasetin vicdanını temsil eder. Peki siz, içinde yaşadığınız topluma ne kadar ihtimam gösteriyorsunuz? Yoksa siyaset, sizin için hâlâ yalnızca başkalarının yürüttüğü bir iş mi?
Sonuç: İktidarın Yeni Dili Olarak İhtimam
İhtimam göstermek, siyasetin en az konuşulan ama en derin anlamlarından biridir. O, hem bir insani sorumluluk hem de bir politik tutumdur. İktidarın soğuk yüzüyle vicdanın sıcak kalbini buluşturmak, belki de yeni çağın en acil demokratik ihtiyacıdır. Çünkü ihtimam, sadece bir davranış değil; bir toplumun kendine nasıl davrandığının aynasıdır.
Sizce siyaset, daha fazla güç mü yoksa daha fazla özen mi gerektiriyor?